Pazarlama

Çarşın Pazar Ola!

Sabah erkenden dükkan açan esnaflar birbirlerine selam verirken bu deyimi kullanırlarmış: “Çarşın Pazar Ola!” Yani işin gücün rast gitsin, satışın bol olsun, Allah bol kazanç versin anlamında kullanılırmış. Geçmişle yazıyorum artık kimsenin ötekinden haberi  yok, olsa da birinin ötekine faydası yok.

Çarşıların ‘Pazar’ olması için ‘Pazarlama’nın çok iyi yapılması lazım. Reklam sektöründe olduğu gibi her işte başarının en önemli ayaklarından biri ‘Pazarlama’dır.

Biz de hala pazarlamaya günah gibi bakanlar var. Yaptığınız işi pazarlamazsanız sizi kim bilsin?

Bu günlerde ‘Pazarlama’ değince tüm zamanların en büyük dolandırıcısı Sülün Osman gerçeğinin anlatılarak yapılan Saadet Partisi’nin yasaklı reklam filmi akla geliyor. Yaşamı; kitaplara, tiyatro oyunlarına konu olmuş bir dolandırıcı Sülün Osman. Saat kulelerini, galata kulesini saf halka pazarlayan taksim meydanına paspas atıp geçiş ücreti alan, galata köprüsünden geçiş ücreti alan bir adam. Tramvay satmış bir köylüye… Her öyküsü birbirinden ilginç. Ancak yakalandığında savunması da ilginç. “Ben, beni dolandırmak isteyen insanları dolandırdım. Yoksa asla iyi niyetli kimseyi dolandırmadım! Mesela bir gün elimde 10 bilezik,  bir akşam vakti kuyumcunun önünde dolanıp bağırdım. Bileziklerin değeri bin lira. Bilezikleri satıp eşime ilaç almam lazım. Bu akşam bana 300 lira veren olursa hemen vereceğim. Sabahı bekleyemem eşim hasta’ dedim. Uyanığın biri ucuz mal alıp ertesi gün satıp 700 lira para kazanmayı düşünerek bilezikleri aldı. Ertesi gün benden şikayetçi oldu. Ben kimseyi dolandırmadım hakim bey kısa yoldan zengin olmak isteyen ve bileziklerin gerçek değerini vermeyerek beni dolandırmak isteyen kendisidir hakim bey” Bunun gibi bir çok örneği internetten karakomik gerçek mizah olarak okuyabilirsiniz.

Sülün Osman yalnızca pazarlama taktikleriyle hayatını geçirmiş bir dolandırıcı. Galata Kulesi’ni, Taksim Meydanı’nı, tramvayları satabilecek; tüm sihirli sözcükleri kullanan iyi bir pazarlamacı aynı zamanda!

Ecnebi adetleri bunlar diye burun kıvırdığımız ama yine de vazgeçemediğimiz pazarlama ile alışverişin bol olduğu günlerimiz var. Eee mecburuz kriz dönmelerini atlatabilmek için hareket şart. Örneğin, Yeni Yıl, 14 Şubat Sevgililer-Anneler-Babalar Günü, evlilik yıldönümü, doğum günü vs vs. Hepsi bir pazarlama taktiği. Ancak biz bunların bize göre olmadığını söylüyoruz. Bize göre olan nedir? Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin.   

‘Black Friday’ yapmayın da ‘Bahar Bayramı’nı kutlayın. Cumhuriyet Bayramı’nı kırmızı-beyaz giysiler giyinmeyi gelenek haline getirip bunun ticaretini yapın. Hasat bayramı yapın (Tabi önce hasat yapmak lazım!)  Yarışma günleri yapabilirsiniz mesela. Yetenekli insanların toplumda saygı görebilmesi için bu şart. Yoksa sende de var bir telefon bende de, senin benden ne farkın var?  Deyip kimse kimseye saygı göstermiyor. Oysa senin uyuduğun kadar adamın okumuşluğu var !

Ekonomisi büyük ülkeler her günü bir alışveriş gününe çeviriyor. Neden? Çünkü ticaretin olmadığı ülkelerde ne yazık ki bir süre sonra eller havaya! Ticaret varsa, üretim var demektir, üretim varsa, çalışan işçi, çiftçi, köylü esnaf, var demektir. Çalışan varsa para vardır, para varsa güç vardır. Güçlüysen de sen istediğini yaparsın senden istenileni değil!

Geçen yıl çarşı esnafı bir festival yapmak istedi. Aman ne güzel indirimli günler olacak, çeşitli sanatsal aktiviteler, değişik lezzetler sunulacak filan sandık. Bir de ne gördük bando çalınarak başlanılan ve bitirilen bir güne festival deniyor. Bir de vitrinlerde indirim yazıları var. Aman Allah facia! % 70 İndirim! Böyle bir indirim olur mu yahu! Sen beni ne kadar kazıkladın ki bu kadar indirim yapıyorsun. İndiriminde bir adabı vardır. Pazarlama derken bunu kastetmiyoruz elbette.

Bir-iki reklamcı fıkrasıyla bitirelim.

Kör bir dilenci güneşli bir günde önüne bir karton koymuş dileniyor. Bir reklamcı geçerken bakıyor ki adam hiç para toplayamamış. Kartona alıp sihirli sözcükleri yazmış. “Hava çok güzel ama ben göremiyorum” Bu sözü okuyupta boş geçen olur mu sizce? 

Tabi burada nerede nasıl bir cevap vereceğinizde önemlidir. Bir pazarlama üstadı sayılan Nasreddin Hoca bir gün, çarşı-pazar gezinirken bir adamı ineğini satarken; “Kız oğlan kız, altı aylık gebe”  dediğini duyar. Bir bakmış kısa sürede adam ineğini sattı. Eve gelmiş kızına dünürcü gelmiş. Hemen yapıştırmış lafı; “Benim kızım başka kızlara benzemez kız oğlan kız, altı aylık gebe”

Pazarlamada ne istediğinizi açıkça ifade etmek de çok önemlidir. Özellikle pazarlamasını yapacağınız ürünün kampanyasının hazırlanmasını isterken… Son bir alıntıyla bitirelim.

Âşık Ruhsatî’nin Âşık Sümmani ile mektuplaşmasını hatırlarsak: Halk, Ruhsati’ye: “Sümmani mi üstün sen mi?” diye sorar. Ruhsatî de onları meraktan kurtarmak için Sümmani’ye bir mektup gönderir. Mektubun bir yerinde: “Bana Erzurum’dan bir tosun al, ama rengi beyaz olmasın, sarı olmasın, kara olmasın, boz olmasın” diye bütün renkleri yazar ve mektubun cevabını bekler. Aradan haftalar geçer, Sümmani’den cevap gelir. Mektupta şunlar yazılıdır: “İstediğin tosunu aldım. Almak için Pazartesi gelme, Salı-Çarşamba gelme, Perşembe-Cuma gelme, Cumartesi-Pazar da gelme, başka ne zaman gelirsen gel, tosunun hazır.”

Unutmayın; Çarşıda kim sesini iyi duyurursa, o kazanır!